Dayı: Sıradan Bir Adamın Sıradışı Öyküsü




Kardeşimin dedesine dayı derdik. Gerçek dayımız değildi ama biz ona öyle hitap ederdik. Dayı, yıllarca köyünde hayatını sürdürmüş, mütevazı ama bir o kadar da saygın bir insandı. Bir gün ona "Dayı, hayatın nasıl geçti?" diye sordum. Gözleri parladı, sanki hayatının filmini hızla gözden geçiriyordu.
"Yavrum," dedi, "benim hayatım pek de olağanüstü değildi. Toprağı işledim, hayvanları besledim, çocuk büyüttüm. Ama her anında mutluluk buldum."
Dayı'nın hikayesi beni derinden etkiledi. Sıradan bir adamın, sıradan bir hayat içindeki mutluluğu beni düşündürdü.
Çocukken Dayı'nın köyüne sık sık giderdik. Bahçesinde kocaman bir armut ağacı vardı. Ben ağaca tırmanır, o da aşağıda bana hikayeler anlatırdı. Hoşaf yapmayı, yoğurt çalmayı, tavukları nasıl kümeste uyuttuğunu anlatırdı.
Dayı, doğanın ritmine göre yaşayan bir insandı. Toprağın kokusunda, kuşların cıvıltısında huzur bulurdu. Şehre hiç gitmemişti. Onun için en uzak yer komşu köy olan Yenice'ydi.
Dayı'nın çocukları büyük şehirlere gitmişti ama o köyünden ayrılmamıştı. Toprağına, hayvanlarına, anılarına bağlıydı.
Bir gün Dayı çok hastalandı. Hastaneye kaldırdık ama doktorların tüm çabalarına rağmen onu kurtaramadık. Ölümüyle birlikte köyde bir boşluk oluştu.
Dayı'nın cenazesinde köyün tüm sakinleri vardı. Birbirimize sarılıp ağladık. O gün, sıradan bir adamın bile hayatlarımıza ne kadar büyük bir etki bırakabileceğini anladım.
Dayı, toprağı seven, hayvanları besleyen, çocukları büyüten, doğanın ritmine göre yaşayan bir adamdı. Sıradan ama bir o kadar da özeldi.
Onun hikayesi bana, mutluluğun olağanüstü olaylarda değil, sıradan anlarda saklı olduğunu öğretti.